24 Kasım 2016 Perşembe

Okumak Düşünmektir


               Okumak Düşünmektir


 

            Önce farkında olmadan yapılır, sonra, düşünüldüğünde anlaşılır. Genellikle zan edilir, öyle sanılır, öyle yapılır. Düşününce sanıldığı gibi olmadığı anlaşılır. İlk düşünen insanlar da düşüncelerinin bugün geldiği noktaya geleceğini düşünmemişlerdi. Düşünen insanların, düşünürlerin bir kısmına ‘bilim’ bir kısmına ‘din’ adamı denileceğini bilmiyorlardı. Bir düşüncenin yakındaki bir kişiye aktarılması için konuşmak, uzaktaki bir kişiye aktarılması için yazmak gerekti. Uzmanlaşma ayrışma halini aldı. Bir kısmı kutsala, bir kısmı kutsal olmayana sahip çıktı. Bilimciler evrime, dinciler yaradılış veya devrime inandı. Esas gerçek ortada kaldı. Bu nedenle, ayrışmaya anlam kazandırmak ve bütünleştirmek üzere felsefe doğdu.

             İnsanlar fıtratlarına uygun şekilde farklılaştıkça birinin yaptığını diğeri yapmaz oluyor. Ayıp olmasa “Hindiler gibi düşünmeyi sevmeyenler” derneği kurulacak. Okuyanlar, okumayanlar, yazanlar, yazmayanlar, düşünürler, düşünmezler gibi ayrışmalar gittikçe derinleşmekte ve örgütlenmektedir. Oysa herkes özde aynıdır, yaşar, yaşamını sürdürür. Her düşünce doğa veya evren, var olan ile ilgilidir. Biz inanmayız, evreni bilir, bildiğimizi söyleriz dense de farklı bir şey söylenemez. Anadolu halkı “Gökten iğne düşse gayriye düşmez” der. Aslında hem gayriye düşmez hem de gayriden gelmez, ‘kutsal vardır gayrisi yoktur’ denmektedir. Kutsal olan, insanın ayağını yıkamaz, insanın ayağını yıkadığı için kutsallığı anlaşılır. “Her şey O’ndan gelir, O’na gider” diyen halk da aynı şeyi söyler.

            Allah insanı kendine kulluk etsin diye yaratmıştır. O halde kulluk etmeyen yoktur. Abdi olmayan, abidesi olmayan, bir ve tek olduğunun delili olmayan yoktur, bilene. Hal ve gidişinden ne istediğini bilip ona göre yerinde, zamanında ve dozunda bebeğini besleyip büyüten anne çocuğunu kalpten okuyordur. Okuduğunu anlar, anlamlandırır, gereğini yapar. Anne bebeğini, baba oğlunu okur, eğitir, öğretir. Okumak ve düşünmek disiplin ister, belirli kurallara uymak, itaat etmek gerekir. Kural dışı bir şey yapmamak, nefsi terbiye, oruç tutmaktır. Ruha, ilme tabi olmak, itaat etmek namaz kılmaktır. Bir şeyi yerinde, zamanında, dozunda yapmak hacca gitmektir. Kişileri oluşturan bilgilerden isteyene veya ihtiyacı olana vermek zekâttır. Yapılan iyi, güzel ve doğru şeyleri dil ile ikrar edip anlatmak kelimeyi şahadettir.

            Herkes İslam’a tabidir ama bilmez, bilinmez. Herkes içinden geleni yapar, fıtratına uyar, din de budur, düzen de, Kur’an da onu der. Yapıyorsun bari bilerek, idrak içinde yap. Her insan kendini bilmeli. Sınırlarını, sevdiklerini, yeteneklerini, içinden gelenleri, yapabileceklerini bilen, hal ve gidişini bunlara göre ayarlar. Bunlar ise kendini okumaktır.

            Herkes ne bilir ise odur, ne kadar bilir ise o kadardır, nerede ise orada olmalıdır. Her şey fıtratın gereğidir. Önemli olan bunu bilmek veya bilmemektir. Özünü bilen Musevi ve İsevi’nin dini de İslam’dır, kendisi de Müslüman’dır. Mason da fıtratı gereği mason olduğunun idraki içinde ise Müslüman’dır. Ateist de fıtratı gereğince öyle düşündüğünün idraki içinde ise Müslüman’dır.

            Bilgilerin, gerçeğe ait bilgilerin kaynağının Resul olduğunun, Muhammed’in Allah’ın hem kulu hem de Resulü olduğunun, idraki içinde ise kişinin kelimeyi şahadeti tam ve mükemmeldir. Bu idrak içinde, yukarıda arz edilen, İslam’ın beş şartı yerine getiriliyorsa o kişinin namazı miraçtır. Söylenen doğru ama anlaşılan şey yanlıştır. İnsan namaz kılar, kıldığını bilmeyen, idrak edemeyen henüz hayvandır!

            Yukarıdaki “Gerçeğe ait bilgilerin kaynağının Resul olduğu” ifadesi açıklanabilir. Resul, bugünkü bilimsel ve teknolojik bilgi ve bulgularla kanıtlanan gerçeği ortaya koymuş ve açıklamaya çalışmıştır. Hakkın hakikatini getiren resuldür. Getirilen hakikat Hakka ait ise getiren resuldür. Kanıtlanmışa iman etmek kolaydır. Bugün yerlerin ve göklerin kütleye dönüşen enerji ve ışıktan oluştuğu apaçıktır ve kanıtlanmıştır. Işığın, parlaklık ve aydınlık ile ilişkisini herkes anlayabilir. Bu amaçla elektromanyetik radyasyon veya fotondan söz etmek gereksizdir. Nurun sözlük anlamı, parlaklık, ışık, aydınlık olduğu da apaçıktır. Nur suresinin bir ayeti açık ve seçik olarak şöyle der: “Allah, yerlerin ve göklerin nurudur.” Bu ifade sonrası en uygunu “Yorum yok” olmalı. Anadolu halkı “Allah vardır, gayrisi yoktur” derken bu gerçeği haykırır.

            Akıl insana verilen en büyük nimettir. Konuşma yeteneği ile birlikte, insanın geleceğini belirler. Bilginin işlenmesinden ve anlaşılmasından, ruhun nurundan ve ilmin idrakinden söz edilebilir. Kısaca, bilgi ilme, ilim idrake, idrak nura, nur da ruha gider. Kalpten başlayan bu yolculuk akıl ile yapılır. Aklın üstünde, okuyarak, yol alınır. Kitabımızın “Oku” demesi, “Zaten istemeden bile okursunuz, okur ve okuyor olduğunuzun idrakine varın, benlik ve bencillik yapıp, ikilik yaratmayın, şirk koşmayın” anlamına gelebilir. Bu kapsamda hemen herkes kendi çapında filozoftur. Bilgileri, bilimleri ve inançları birleştirir, değerlendirir, analiz ettiklerini sentez eder. Yüz sene önce olmayan ve yüz sene sonra olmayacağını bilen ateist bile “Ben var Allah yok” der ve şirk koşmaz. İlme saygılıdır, ilmin düzenine uyum gösterir, biat edip itaat eder, namaz kılar. İnanıp iman edilenler öğrenilerek, bilinerek iman güçlendirilirse yolun sonu, inşallah, mümin için miraçtır. Analiz edilenler sentez edilerek, bilinenlerin felsefesi yapılarak, var olanın birliğine ve tekliğine ulaşılmalıdır. Sonradan da olsa, zanları terk edip, eşyanın hakikatine erişilmelidir.

            Umarım akılla, düşünerek, bilgili, bilinçli olarak, evreni doğru okur, Hakkın hakikatine ereriz. Müminin kalbi, resulün izinde, bilgiye dayalı haşyetle ancak miraçta huzura erer.

 

16 Kasım 2016 Çarşamba

Tanıdıkça Aşk


            Tanıdıkça Âşık Olmak

            İnsanın içindedir ve insanın içinde mutlaka vardır sevmek, âşık olmak. Aşk insanın fıtratına kazınmıştır. Her şey halk edilir, canlılık yaratılır ve insan inşa edilir. Canlılıkta madde, yaşamın önemsiz bir bölümüdür. Bedensel yapı, insan gerçeğinin küçük bir kısmıdır. İnsanın inşası tamamlandığında, bedensel yapı, duygusal ve ruhsal gerçekliğin yanında önemsiz kalır. İnsanın nefsanî, yani gazap ve şehvetin hâkim olduğu, alanı vardır. İnsan, nefis ile yaşamını sürdürür. Akılcı bilgiler ve kalbî duygular ile beslenen nefis, neslinin devamını sağlayacak aşkı yaşar. Gördüğü ve bildiği bir diğer insanı sever, çok sever âşık olur. Bu aşk içinde bile aklını, gururunu ve benliğini yitirir. Aynı şekilde ilahî bilgiler edinerek, müşahede ve şuhut, uyanıklık ederek ilahî aşka düşerek ölümsüz ruh ile dirilmeye, fıtratını gerçekleştirmeye gidebilir.

            Kur’an’ın ilim, Furkan’ın uygulama olduğu bildirilir. Ayetler, evrenin kurulduğu ve genişletilmekte olduğunu, gökyüzünün yeryüzünden ayrılıp, arzın döşendiğini, güneş sisteminden önce oluşan suyun dünyaya indirildiğini, canlılığın yaratılıp, insanın inşa edildiğini açıklamaktadır (51.47), (21.30), (2.164). Kısaca, var olan her şeyin, belirli bir düzen içinde var olduğu, yoktan veya yokluktan var edildiği, ilmin uygulanması olduğu bildirilmektedir. Bilimsel ve teknolojik bilgi ve bulgular da tüm bu ayetleri kanıtlamaktadır. Uzay boşluğunun sonradan oluşup gökyüzünü oluşturduğu bilinir. Evrenin genişlemekte olduğunu bilim 1930’larda kanıtladı. Okyanuslardaki suyun, Dünyayı çarpışıp birleşerek oluşturan kütlelerden geldiği son bulgulardandır. İçinde DNA içeren hücrenin suyun içinde canlılık başlatması bir yaratılış olayıdır. İnsanın inşası ise farklı bir süreçtir.

            İnsanın kendini bilme süreci aklın kullanılmasıyla başlar. İnsanın bedensel, nefsanî, duygusal ve ruhsal yapısı analiz edilerek senteze ulaşılır. Maddeye ilişkin bilgiler, maddenin en küçük parçasının bile ilmin bir hali olduğuna götürür. Kütlesi olmayan yalnız artı veya eksi elektrik yükü olan parçacıklar bilim insanlarınca “Bilgilerinin deposu” olarak tanımlanır. Her obje ilminin deposudur. Elektromanyetik radyasyon (EMR), foton, elektron ve atomun bilinmesi; canlılığın yaratılması ve insanın inşası sürecinin altyapısını oluşturur. Kuantum âleminden canlılığa geçiş hayret, haşyet, korku ve dehşet duygularına neden olabilir. Atom ve moleküllerden DNA ve hücre oluşumuna geçiş hayret ve haşyet uyandırabilir. Bu düzeyde bile sebeplerden sonuca gidiş gibi tek yönlü etki değil karşılıklı etkileşim söz konusudur. Elektronlar, atom ve moleküller birbirlerini etkiler ve etkileşim içinde hareket ederler. İkiz elektron ve atomların incelenmesi sonucunda etkileşimin, Büyük Patlamadan itibaren, “Önceden belirlendiği” bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

            İnsan ise belirli miktarda atom yığını değildir. Her kişi ve kişilik atomların belirli bir şekilde organize olmalarıyla ortaya çıkar. Organizasyon bir yönetim fonksiyonudur. İnsan, genetiğinden gelenler ve çevreden alınanlarla oluşur. İnsanın, sindirim ve sinir sistemleri gibi, alt sistemleri, etkileşim içinde ortak amaca hizmet ederek çalışır. Atomun uygun şekilde molekül, moleküllerin uyum içinde organ oluşturması ve organların uyum içinde çalışarak insan oluşturması ancak yönetilen bir düzen içinde olabilir. Organların düzenli çalışması ilk hücreye potansiyel olarak yüklenmiştir. Tüm evren bir bütünlük ve düzen içinde çalışır (1).

            Organların düzenli çalışması mutluluk verirken, insanın mutlu oluşu da organların çalışmasını düzenler. Bu şekilde tek yönlü sebep sonuç değil karşılıklı, iki yönlü etkileşim içinde oluş anlaşılabilir, sonuç da sebepleri etkileyebilir. Bilgi kanallarından elde edilen bilgi yükünü artırdıkça, toplam bilgi yükü de bilgi kanallarını açabilir. Bilinçlendikçe yeni bilgi üretimi artar. Araçlar amaç için organize edilmiş olabilir ancak amaç da araçların yeniden organize edilmesine yardımcı olabilir. Bilinçli gülüş adrenalin salgısını artırır, mutluluk duygusu oluşur. Nefsanî sevgi ve aşk, neslin devamını sağlayabilir ama neslin devamı amacı, bu sevgi ve aşkın belirli bir düzene sokulmasını isteyebilir ve sağlayabilir. Çocuklarla süslenmiş aile kurma hayali, bu hayali gerçekleştirebilecek aşkı yaratır.

            Normal bir hayatta yemek için yaşamaktan başka amaçların da olduğu anlaşılır. Dünyaya bağlayan nefsin ötesinde kalp ve ruhun olduğu fark edilir. İyi ahlak sahibi olma gayretleri insanlığı çağrıştırır. İnsanlıktan nasip alma gayretleri ise aklın, kalp ve ruh arasında gidip gelerek, kalbe ilim doldurma çalışmasını gerektirir. Kalp biri nefse diğeri ruha açılan iki kapılı handır. Önce akıl ile birlikte nefsin amaçlarını gerçekleştiren kalp, sonunda nefsin dizginlerini ele alır. Yerinde, zamanında ve dozunda düzenli bir şekilde ihtiyaçları karşılanan nefis güzelleşir, tatmin olur, nefis bir durumda çalışır. Sorunlarını böylece çözen kalp artık ruhun nurundan, ilmin idrak ve aydınlığından, yararlanır.

            Ruhun nurunu zevk eden kalp yeniden doğar. Aklın ve kalbin, nefsin emrinde çalıştığı dönemde etkinlikleri çok azdır. Bu dönem gözden geçirildiğinde her ikisinin de fonksiyonunun farklı olduğu görülür. Nefsanî zevklerin artmasına ve biraz duygu katılmasına katkı sağlarlar. Oysa yeniden doğuş ile fonksiyonları tamamen değişir. Kendine inmekte olan bilimsel bilgi ve bulguların, ilmin kaynağını keşfeder. Kesretin aslında vahdet olduğunu, işleyen düzenin kurulmuş bir düzen olduğunu idrak eder. Her obje ilim ise, küp şekerin tümü yalnız şeker olduğu, gayri bir şey olmadığı gibi, objelerden oluşan her şey de yalnız ve sadece ilimdir. İlim önceden belirlenmiş düzene uygun iş işler, uygulamalar oluşturur. İlmi idrak eden, işleyişe hayran kalır, düzene ve bu düzeni kurana âşık olur. Bir ışın tayfının en kısa dalga boyundaki enerjinin bir santimetre küpü, bilinen evrendeki tüm maddenin toplam enerjisinden daha çoktur (2). Maddenin enerjiden oluşumu ve enerjiye dönüşümü E=MC2 ile iyi bilinir. Bir atomun yüzde doksan dokuzundan fazlasının boşluk olduğu da bir gerçektir. Bilinen evrendeki tüm galaksiler ve tüm maddenin oluşması için bir damla enerji yeterlidir.

            İlmin kaynağını, ruhu keşfeden kalp, özünü bildiği maddesel ve nefsanî alanı düzenleyip ruha döner. Kütle, madde, bilgi, bilim ve ilim yönünde ilerleyiş ruh ve manada tamamlanır. Tanıdıkça âşık olmamak, bir kara deliğin olay ufku geçildiği halde içine düşmemeye benzetilebilir. Aşk için aşktan yaratılış ve insanın inşası amacına ulaşır.

(1)   David Bohm, “Wholeness and the Implicate Order-Bütünlük ve Oluşumun Düzeni”

(2)   Yukarda adı geçen kitap, sayfa 242.