İslam’da
Dört Eş!
Rivayete
göre, Allah’ın nefsiyle kaim, yerine geçen, ayakta, canıyla canlı, ilmiyle âlim,
ruhuyla dirilmiş iken cennette yaşayan Âdem, bedenleşerek dünyaya indirildi. Bedensel nefsaniyeti, canlılığı, Âdem’in
zevcesi, eşidir. Âdem’e, aklıyla ruhtan aldığı bilgileri kalbinde anlama,
özümleme ve uygulaması hatta basiretle ilim halinde tekrar ruha dönebilmesi
ihsan edilmiştir. Bilgiler, kuvvetler halinde uygulandıkça hareket eder,
oynaşır. Bedensel nefsaniyet, canlılık, bilgilerin özelliğine uygun bir şekilde,
farklılaşarak belirginleştiği için ruh ile cilveleştiği söylenir. İnsani
nefsaniyetin dişiliğinin, eril ruha, her aşamada, aldığı bilgilerin özelliğine
uygun, bir kalp çocuğu doğurduğu rivayet edilir. Veledi kalp, akıl aracılığıyla
ruhtan aldığı bilgilerle beslenir, büyür ve kendine vaat edilmiş topraklarda,
meralarda, alanlarda serpilir, hüküm sürer. Bireysel düzeyde, her kişinin
bedeni, kendine özgü bir Mısır ülkesidir. Bireyler, nefsaniyetlerinin her
aşamasını, edebiyle, yaşama hakkına sahiptir.
Mısır
ülkesinde, emmare nefisle tutulan yolun sonu olmadığı görüldüğünde, Firavun Nefis,
kendini levam ederek, yererek, bir başka hale geçer, kendisinin, hayalince, her
şeye hükmedemediğini, eksikliğini anlar. Firavunun bir rehbere ihtiyaç duyduğu,
halk arasında duyulunca, tevhit ilmine hâkim olan İbrahim’in, aklı temsil eden,
oğlu Yusuf önerilir. Beden ülkesi Mısırda, aklın hükümdarlığı süresince,
işlerin düzelmesi memnuniyet verir ve aklın ülkede hüküm sürmesine izin
verilir. Önce baş tacı yapılan akıl, zamanla sömürülür ve sadece köle gibi
çalıştırılıp nefsanî menfaat için kullanılır. Duygudan yoksun ortamda, sömürü
ve kölelikte, kalbe ihtiyaç duyulur. Aklın kalpsizce kullanımı, maddesel
zenginlik verse de mutluluk getiremez. Levama nefsin, sudan yani ilimden gelen
oğlu, Hz. Musa, kalp çocuğu olarak, akla gerektiği gibi önem verenleri toparlar.
Her yer ve zamanda, iş ve işlemin, tüm hareketlerin, efalin, aynı ilmin
uygulaması olduğu, akla gelen fikirlerin kutsallığı, anlaşılır. Kalp Musa, kendisine
vaat edilen topraklara göç edip, Yusuf’un kardeşlerini, gazap ve şehvet
kabileleriyle birlikte, Mısır’dan çıkarır, aklı kölelikten kurtarır.
Akıl
aracılığıyla kalbe dolan ilim, kalpte mayalanarak çoğalır, taşar ve yayılır.
Beden ve madde âleminde yalnız ve sadece bir ve tek ilmin uygulandığının
idraki, ayrıca, ilmin kendisine ulaşma zevk, lezzet ve keyfini de verir. Nefis,
bu aşamada tatmin olup, mutmain olup, esas krallığın mana âleminde olduğunu
hissedip yeni bir hal içine girer. Mutmain nefsin, ruh babadan olma, kalp
çocuğu Hz. İsa; ilmin kendisinin, maddeden, madde halinden, daha önemli
olduğunun idrakine varır. Bu aşamada kalp, duygusal âlemin tüm sıfatlarının da
yine aynı bir ve tek ilmin çeşitli uygulamaları olduğunun idrakine erer. İlmin
kaynağı göklerdedir. Mutmain nefis, emmare ve levvame nefsaniyetlerden sonra, ruhun
üçüncü eşidir.
Bir rivayete
göre, rehberiyle birlikte, tevhit ilmini talep eden, nefsaniyetlerin hepsini
yaşayarak, Allah’ın ilmiyle, ruhuyla, zatıyla dirilebilir. Ebeveynleri,
Allah’ın kulu Abdullah ve âmin deyip teslim olarak mülheme, ilham alan, nefis
sahibi Âmine hatun olan Efendimizin vahiy aldığına inanırız. Allah’ın kelamını bize
ileten efendimiz, miraca çıkarak Hakka ulaşmış, insan ve insanoğlunun
yaradılışının amacını, örnek olmak üzere, gerçekleştirmiştir.
Umarım biz de namazı miraç olan mümin olup Hakkın hakikatini idrak edebiliriz.
Umarım biz de namazı miraç olan mümin olup Hakkın hakikatini idrak edebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder