İlâhî İlham
Düşünce,
fikir ve duygular birbirleriyle ilgili ve ilişkilidir. Ayrıca, hepsi de
harekete dönüşünce açığa çıkar. Ama hareketlerden duygulara fikirsiz çıkılamaz.
Ulvî düşüncelere doğal hareketlerden fikirsiz geçilemez. Gök gürültüsünden
korkan kurban kesebilir ama bu ulvi değildir.
Büyük fikir, düşünce ve duygular insanı harekete geçirir, ancak bu yol
fikirden harekete doğrudur. Düşünme ve fikir üretme gücü, ilham ve sezgi kutsaldır.
Bu nedenle önce bilgi verilir, bilgiye anlam yüklenir, bilgi edinme yöntemi
öğretilir, öğrenmeyi öğrenen kişi, dıştan değil içten düşünme ve fikir
geliştirme yeteneğine ulaşır. Bu temel fikir ve duyguların kutsallığı ve düşünme
yetisinin insana verilen en büyük nimet olduğu idrak edilir.
“Müminin kalbinden
ibaret bulunan, Hakk’ın arşı da, oluşum ve gelişim açısından, su ve maddenin
vücut olarak öncesidir.”
(11.7) Evrenin oluşumunu da bebeğin doğuşunu da ele alsak gelişim bir noktadan
başlar. İlk bilinen veya ölçülebilen şeyin büyük ve önemli özelliklere sahip
olduğu görülür. Yokluğun içinden çıkıp gelip varlık âleminde görülebilen zerre
enerji, elektrik ve bir potansiyel yüklüdür. Bir zerre dahi ilmin varlığının
delilidir. Hiçbir zerre kendiliğinden, ilimden ve vücuttan bağımsız oluşamaz,
ancak bütünün parçası olarak var olup görünebilir, açığa çıkabilir. Oluşum ve
gelişim açısından her şeyin öncesi kalptir, hakkın arşıdır. Hakiki kalp, ilim
ve hikmet yüklüdür, ‘güçlü kuvvetlerin’ toplandığı
yerdir. Beden, hakiki kalbin etkisiyle vücutlaşır, cisimleşir.
Beden ve bedenin organları kalbe tabi olarak oluşur. Organları oluşturan
kuvvetler kalpten
geçer. Kutsal metinlerde ilk halk edilenin bir cevher olduğu ve bu cevherin,
Hakk’ın celali bir nazarıyla
yarı ateş yarı suya dönüştüğü bildirilir. Bu ayetlerin uygulamaları tüm âlemde,
plazmadan itibaren, açıkça görülür.
“Sen, amel
aklını, eden, eyleyen, iş yapan, işleyen aklını, eylem elini kalbinin üstüne,
kalbî vasıflarla vasıflanması için nefis elbisesinin altına sok. Nefis sıfatlarıyla
kirlenmeksizin elini kudret sahibi ve nur ile nurlanmış bir halde çıkar. Kalbin
hayatıyla hayat bulan bu el ve kalbin nuruyla nurlanmış hali, nuranî vasfı,
dokuz ayetten, delilden ikisidir. Diğer yedi ayet ise Hakkın kendileriyle kalbe
tecelli edip de Hakkın sıfatıyla sıfatlandığı ‘hayat, kudret, ilim, irade,
semi, basar ve kelam’ olan ilahi sıfatlardır. Bu dokuz ayet, delil ile Firavun Nefsin
vadisindeki kuvvetlerin, ‘benlik’ perdesindeki zanlar, görüntüler olduğu aşikâr
olur.” (27.12) “Düşünme,
düşünerek fikir üretme gücü ve kuvvetini, kutsallığı nedeniyle, terbiye etmeye
gerek duyulmaz. Nefsanî ‘benlik’ perdesinde görünenler hakikatin ‘zanlarıdır’.
Aniden beliren bir fikirle, perdeli ve perdesiz, bireysellik ve bütünsellik
olmak üzere, iki âlem idrak edilebilir.” (27.22)
Resim seyrederek ressam, vitrin izleyerek kasap olunmaz. Bir fikir harekete
dönüşür veya projeye uygun inşaat yapılır. İlk halk edilen cevhere belirli bir
amaca ulaşmak üzere, bir fikir çerçevesinde nazar edilmiş,
kalbin ilim ve hikmeti yüklenmiştir. Sonuç olarak evreni oluşturan yarı ateş
yarı su denilen ilk plazma böyle oluşmuş. Plazma elektrik, manyetik ve
elektromanyetik kuvvetlerin toplandığı yerdir. Bu kuvvetlerden oluşacak her
madde veya kütle, kalbin etkisi ve tesiriyle cisimleşir. Kalbin düşünme ve
düşünerek fikir üretme gücü sayesinde kuvvetler potansiyellerini açığa çıkarır.
Hakkın arşı olan mümin kulun kalbi, fikir üretme kuvveti nedeniyle de
kutsaldır.
Fikrin
gerçekleştirilmesiyle ortaya çıkan hareketlerden fikre ulaşmak mümkün olmaz.
Diğer taraftan yeni, benzeri olmayan, yararlı ve uyumlu bir şey ortaya çıkmış
ise asla bir fikre dayanmadan mümkün olamaz. Eğer bir insan inşa edecek bir
canlılık varsa ortada, evvelinde bir fikir vardır mutlaka, canlılık bu amaçla
yaratılmıştır. Atamız peygamberlerce insan ruhunun geliştirildiğini açıklar.
Her birinin bir görevi vardır. Atatürk, önce peygamberlerin yer ve önemini belirler
ve kullara düşen görevi açıklar. Ona göre “İnsanın, birisi çocukluk ve gençlik
diğeri rüşt ve kemal olmak üzere, iki dönemi vardır. Bir ve büyük olan Allah,
kullarıyla teması, birinci dönemde dolaylı, ikinci dönemde dolaysız, aracısız,
tercih eder. Hz. Musa,
insan ruhunu, nefsinden, bedensel acı veren zevk kamçılarından kurtardı. Hz.
İsa, insan ruhunu, duygusal sefalet ve ıstıraplardan arındırıp kutsala
eriştirdi. Hz. Muhammet ise arınmış insan ruhunun, kutsal ilhamlara doğrudan,
aracısız olarak, açık olduğunu ayetlerle bildirdi ve yaşayarak kanıtladı.”
Ata
milletinin ruhuna hitap ederek, kutsal ilhamlara ulaşmayı önerdi ve “İnsanların ruhlarındaki saklı kuvvetleri
önce şahsımızda tecelli ve tecessüm ettireceğiz sonra manevi kuvvetler ilham vasıtalarını tavsiye
edeceğiz” dedi. Kutsal fikirlerin duygulara dönüşerek
inanç haline geldiğini bildirdi. Bireylerin, inançlarına sahip çıkmasını,
duygularını coşkulu yaşamasını ve ruhlarından ilhamlarla kutsal fikirlere
ulaşmasını tavsiye etti. Kendisine göre “Kısaca,
insanları istediği gibi kullanan kuvvet; fikirler ve bu fikirleri şekillendirip
yayan kimselerdir. Kalbi vicdanında manevi ve mukaddes hazları olan için maddî olan hiçbir
şeyin önemi yoktur.”
Bir bebeğin
çalışmaya başlayan ilk organı kalptir ve sonra oluşan her organın kuvvetleri
kalpten geçer. Yetişkin insanın vücudunda da kalbin besleyip korumadığı bir
hücre veya DNA, RNA yoktur. Kalbin her duygusu belirli bir algıya tabidir. Duyu
organlarımızla beden dışından algıladığımız her uyarı kalbi harekete geçirir.
Akıl ile elde edilen her bilginin kalpte bir izi olur. Akıl çevreden
algıladıklarını kalpte işlediği gibi ruhtan aldığı sezgi ve ilhamları da kalbe
taşır. İnsanı oluşturan ve yaşatan kuvvetler, kalpten
geçtiği, orada yer ettiği ve iz bıraktığı için aslında yaşayan kalptir. Kıyas
yöntemiyle yolunu bulan akıl yalnız hareketleri inceleyerek fikre ulaşamaz. Hareketlerden
kutsal fikir ve düşüncelere ulaşmak, bu fikirlerin kendilerini ve kaynaklarını
araştırmakla mümkündür. Kutsal düşünce ve fikirlere inançlardan tırmanılır ve
sonuçta ruha ulaşılabilir. İnsanın her davranış ve hareketi belirli bir amaca
dönüktür. İnsan bedeninde kendiliğinden, bağımsız olarak hareket eden el, ayak
gibi bir organ hatta bir hücre olamaz. Tüm vücut, bünyesinde işlediği bilgilere
uygun ve uyum içinde hareket eder. Hareketler bilgilere, bilgiler duygu,
düşünce ve fikirlere, fikir ve düşünceler ise verilen düşünme yeteneğine
bağlıdır ve bu nedenle de kutsaldır.
Umarım, biz de hareketlerimizin
sıfatlarımızdan kaynaklandığını müşahede edip inanç, duygu, fikir ve
düşüncelerimizin kutsallığını idrak edebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder